10 Şubat 2009 Salı

Retina





retina
Gözün en iç tabakası, ağ tabaka.




papillit
Görme sinirinin retinaya girdiği yerin (optik papilla) ödemli iltihabı.

retinit
retina iltihabı.

Retina hastalıklarıRetinada oluşan hastalıklar doğrudan görme duyumuzu tehdit ettiğinden erken teşhis, koruyucu tedavi ve geç kalınmadan yapılacak doğru cerrahi girişim hayati önem taşımaktadır.



Retina milyonlarca görme hücresinden oluşan gözün arka duvarıdır. Retinayı oluşturan görme hücreleri sinir lifleri ile görüntüleri beyine iletmek üzere görme sinirine ulaştırırlar. Dolayısıyla sağlıklı bir retina görme duyumuzun ana unsurudur.




Retina hastalıkları; retina dekolmanları (yırtıklar), şeker hastalığına ve hipertansiyona bağlı retina kanamaları, göz içi yabancı cisimler, göz içi iltihapları ve doğumsal katarakttır.

Retina dekolmanları (yırtıklar)

Retina dekolmanı, gözün retina tabakasının çeşitli nedenlerle yerinden ayrılmasıdır. Retina yırtıkları ise, retina tabakasında özellikle zayıf noktalarda yırtılma sonucu oluşur. Çeşitli sebepleri vardır. Retina yırtıkları retina dekolmanına sebep olabilirken, hastalar özellikle şimşek çakması ve kuş kanatı çırpmasından şikayet ederler. Bu önemli bir ipucudur. Hemen göz hekimine müracaat edilmelidir. Çünkü ancak erken müdahale ile iyi sonuç alınabilir. Retina dekolmanları en çok yüksek miyoplarda olur. Şeker hastalarının ileri göz bozulmalarında da dekolman gelişebilmektedir.

Şeker ve hipertansiyona bağlı retina kanamaları

Retinanın en büyük iki düşmanı şeker ve hipertansiyon hastalıklarıdır. Şeker ve hipertansiyon hastalıkları vücudun tüm sistemlerini olumsuz etkiler ve en büyük etkiyi gözde meydana getirir. Şeker hastalığının gözde oluşturduğu probleme diabetik retinopati denir. Diabetik detinopati şeker hastalığına bağlı körlüğün en sık görülen nedenidir. Bu nedenle her şeker ve hipertansiyon hastası, şikayeti olsun olmasın 6 ayda bir düzenli göz muayenesi olmalıdır...

Retina hastalıklarında düzenli göz muayenesi önemlidir

Retinasında hiçbir problem olmayan hasta yılda bir kez, kısmi problemleri oluşmuş bir hasta -eğer doktoru daha erken çağırmamışsa- 6 ayda bir kez retina muayenesi olmalıdır. Bunun dışında görmede herhangi bir sıkıntı hissedildiği an hemen göz
hekimi ile görüşülmelidir.

Miyop

miyopluk
5 metreden daha uzağı yeteri kadar görememeye miyopluk denir. Nedeni, göz kaslarının yorulmuş ve kuvvetlerini kaybetmiş olmasıdır. İrsi olanları da vardır

astigmatlık
Göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.

Miyopi Nedir?

Cisimlerden gelen ışınların retinaya yerine retinanın ön kısmında odaklanmasıdır. Gözün ön arka eksen uzunluğunun normalden fazla olması, kornea tabakasının kırıcılığının normalden fazla olması ve bazı katarakt türleri miyopiye sebep olur.


Miyopi gelişimi kaç yaşında başlar, kaç yaşında durur?

Çoğunlukla okul çağlarında başlar ve yirmili yaşlarda durur. Bu kural hastaların çoğu için geçerli olsa da hepsi için geçerli değildir. Bazı miyopi tipleri doğuştan olabileceği gibi bazı kişilerde ilerleme yirmili yaşlarda durmayabilir. Genellikle otuzlu yaşlarda başlayan ve nadir görülen bir hastalık olan keratokonustaysa ilerleme hiç durmaz ve çok yüksek derecelere ulaşır.


Devamlı gözlük taksam ilerlemesi durur mu?

Bilinenin aksine gözlük takmak gözlük derecelerinizin ilerlemesini etkilemez. Kontakt lens kullanımı ve LASIK ameliyatı da ilerlemeyi durdurmaz.


Miyopinin belirtileri nelerdir?

En sık belirtisi uzağı görememektir. Yüksek derece miyoplar yakının da göremezler. Gözlerin kısarak bakılması da miyopik hastalarda sık görülen bir belirtidir.


Hipermetropi Nedir?

Cisimlerden gelen ışınların retina yerine retinanın arka kısmında odaklanmasıdır. Gözün ön arka eksen uzunluğunun normalden kısa olması, kornea tabakasının kırıcılığının normalden az olması hipermetropiye sebep olur.


Ne zaman başlar, ne zaman durur?

Hipermetropi genellikle küçük yaşlarda başlar ve ilerleyici değildir. Okul öncesi dönemde göz küresi büyümesini tamamlamadığından +3.00 dioptriye kadar hipermetropi görülebilir. Hipermetropi küçük yaşlarda başlamasına rağmen daha ileri yaşlarda belirti verebilir.


Belirtileri Nelerdir?

Küçük dereceli hipermetroplarda okuma sırsında baş ağrısı dışında belirti olmayabilir. Daha yüksek dereceli hipermetropilerde yakın ve hatta uzak görme sorunu olabilir. Çocuklarda tedavi edilmemiş hipermetropiye bağlı olarak içe kayma görüleilir.


Devamlı gözlük taksam ilerlemesi durur mu?

Bilinenin aksine gözlük takmak hipermetropi derecesini etkilemez . Kontakt lens içinde aynı şeyler geçerlidir.

Kornea




keratit
kornea iltihabı.

keratometre
kornea kavislerini ölçmekte kullanılan alet.

keratoplasti
Matlaşmış korneanın yerine başkasından alınan korneanın konulması ameliyatı.

keratoskop
korneayı muayene aleti.


Kornea nakli ne demektir ? ( Keratoplasti )

Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

Kornea nakli neden yapılır?
Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?- Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa
- Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)
- Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında
- Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve yeni damarlanma olursa (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)
- Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa
- Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir? Göz bankası nedir?
Ülkemizde Ankara ve İstanbul'da çalışan göz bankaları vardır. Ayrıca pek çok hastane, bir bankaya bağlı olmadan, kendi bünyesinde kornea temin edebilmektedir. Göz bankaları kornea dokusunu ölüden almak, uygun besleyici ortamlarda saklamak, alınan dokunun nakile uygun olup olmadığını belirlemek ve doku nakli yapılacak merkezlere ulaştırmak ile yükümlüdür.
Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için kan grubu uyumu gerekli değildir.

İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.
Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?
Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?
Kornea nakli ameliyatı çoğunlukla lokal anestezi altında yapılır. Hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.
Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir.

Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

Kornea nakli neden yapılır?
Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?
- Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa
- Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)
- Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında
- Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve lekelenme (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)
- Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa
- Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir?

Göz bankası nedir?
Ülkemizde bazı hastane bünyelerinde, Sağlık Bakanlığı denetiminde çalışan göz bankaları vardır. Bu bankaların; özel yetişmiş elemanları vasıtasıyla ölüden kornea dokusunu alma, vericinin bulaşıcı bir hastalığı olup olmadığını inceleme, alınan korneanın kalitesini inceleme, saklama ve doku nakil merkezlerine ulaştırma yetki ve yükümlülükleri vardır. Göz bankalarında görevli olmayan hekim, hemşire ya da diğer sağlık çalışanlarının ölüden kornea alma yetkileri yoktur. Ancak göz bankalarından temin edilen kornealar, o konuda deneyimli göz cerrahları tarafından uygun koşullu kornea nakil merkezi olarak tanımlanan cerrahi kliniklerde hastalara ameliyatla nakledilebilir.
Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için başarılı bir nakil için doku ve kan grupları uyumu gerekli değildir.
İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.
Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?
Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?
Kornea nakli ameliyatı genel ya da lokal anestezi altında yapılır. Lokal anestezide hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.
Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir. Göz tansiyonu yüksek olan hastaların tercihen kornea naklinden önce cerrahi ya da ilaç yöntemleriyle tansiyonlarının kontrol altına alınmış olmaları uygun olur.

Kornea nakli ameliyatının riskleri var mıdır?
Hiç bir cerrahi girişim risksiz değildir. Olabilecek komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) arasında enfeksiyon, kanama, retina tabakasının yerinden ayrılması (retina dekolmanı), göz içi basıncının artması (glokom), göz merceğinin şeffaflığını yitirmesi (katarakt oluşumu) sayılabilir. Bazı durumlarda hastanın gözü yeni nakledilen dokuyu reddedebilir ve kornea bulanıklaşabilir.
Ayrıca ameliyat dışında, lokal veya genel anesteziye bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Bu tür komplikasyonlar, ameliyat öncesi hastanın genel durumunun iyi değerlendirilmesi ve eğer varsa, kalp hastalığı, şeker hastalığı, akciğer ya da böbrek hastalığı gibi hastalıklarının öncelikle tedavi edilmesi ile en aza indirilir.

Doku reddi ne demektir?
Doku reddi, vücudun bağışıklık sisteminin, bir yabancıdan nakledilen dokuyu tanıması ve ondan kurtulmaya çalışma çabasıdır. Bu çaba, yeni kornea dokusunda bulanıklaşma ve damarlanma ile kendini gösterir, nakledilen doku yok olmaz.
Kornea dokusu damarsız olduğu için, diğer bütün organ ve doku nakillerine göre çok avantajlıdır, ve doku reddi az oranda olur. Doku reddi, daha çok, nakil yapılan kişinin korneasında, daha önceden yoğun damarlanma varsa ortaya çıkar. Ayrıca dikişlerin gevşemesi veya kopması, gözde iltihabi durumlar, göz tansiyonu, iris dokusunun korneaya yapışıklıkları doku reddi ihtimalini artırırlar.

Doku reddi tedavi edilebilir mi?
Doku reddi çoğu hastada (%90) steroidli damlalarla tedavi edilerek ortadan kaldırılır. Steroidli damlalar, alıcının bağışıklık sistemini baskılar, ve yeni dokuyu reddedmesini önler. Damlalar yeterli kalmazsa, damardan yüksek doz steroidli ilaçlar vermek gerekebilir.

Nakil yapılan bir hastada doku reddi nasıl anlaşılır?
Nakil yapılan bir hastada, gözde kızarıklık, ışığa hassasiyet, görmede azalma ve ağrı olursa, doku reddi olabileceği düşünülmeli ve hemen göz doktoruna başvurulmalıdır. Erken dönemde başvurmak doku reddinin tedavi edilebilmesi için en önemli kriterdir.

Doku reddi tedaviye yanıt vermezse ne olur?
Kornea doku reddi ile yeniden bulanıklaşırsa, tekrardan aynı göze nakil yapılabilir.

Kornea naklinden sonra gözün rengi değişir mi?
Hayır değişmez. Gözün rengini veren iris dokusu korneanın arkasında yer alır ve cerrahiden etkilenmez.

Gözleri bağışlamak için ne yapmak gerekir?
Gözlerinizi bağışlamak için öncelikle bu düşüncenizi en yakınlarınızla paylaşınız. Ehliyetinizin arkasında bulunan göz bağışı ile ilgili haneyi işaretlemeyi unutmayınız. Ölümden sonraki süreçte yakınlarınız bu isteğinizi yerine getirmekten mutluluk duyacaklardır.
Ayrıca, organ ve doku nakli yapılan üniversite ve devlet hastanelerinden temin edebileceğiniz organ ve doku bağışı kartlarını doldurabilirsiniz. Bu kartların bir kopyasını yanınızda taşıyınız. Yasalarımıza göre kornea bir - organ değil- doku olduğu için, aksi beyan edilmedikçe, ölümden sonra bağışlanmış sayılır.
Unutmayın ki, bağışlayacağınız korneanız, bir başka insan için bir umut ve bir ışık olacaktır.

Katarakt





katarakt
Göz merceğinin bulutlanıp, görmenin bozulmasına halk arasında aksu, akbasma veya göze perde inmesi adı verilir. Çoğunlukla 50 yaşından sonra görülür. Nedeni göz yaralanması, şeker hastalığı, gözün uzun süre ışığa maruz kalması, damar sertliği veya beze hastalığıdır. Bazen doğuştan da olabilir. En çok rastlananı yaşlılığın neden olduğu katarakttır.

Katarakt, göz içindeki lensin saydamlığını kaybederek opak bir görünüm alması durumudur.

Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntülerin görme merkezine net olarak ulaşabilmesi için, önce gözün en dış saydam tabakası olan korneada, sonra gözün içindeki lens tabakasında kırılması gerekir. Normal şartlarda bu iki tabaka da saydam yapıdadır. Katarakt göz içindeki lensin saydamlığını kaybederek opak bir görünüm alması durumundadır.

Türleri

Birçok tipi olmakla birlikte, kataraktlar genel olarak 3 ana grup altında incelenebilirler:

Yaşa bağlı kataraktlar
Doğumsal kataraktlar
İkincil kataraktlar: Bazı ilaçların uzun süreli kullanımı (kortizon gibi), darbeler, metobolik hastalıklar (diyabet gibi) sonucunda oluşanlardır

Ortaya çıkışı

Katarakt en sık yaşa bağlı olarak ortaya çıkar. Bilinen bir sebebi olmamakla birlikte beslenme, ültraviyole ışınları gibi birçok risk faktörü bulunmaktadır. Lensin opaklaşmasının durumuna göre hastalar önceleri uzak ya da yakın görme bozukluğundan şikayet ederler. Opaklaşma arttıkça hem uzak hem de yakın görmeler hastanın sosyal yaşantısını rahatsız edecek şekilde azalır.

Tedavisi

Kataraktın ilaçla veya gözlükle tedavisi mümkün değildir. İlerlemesini de durdurabilecek etkili bir yöntem bulunabilmiş değildir. Tek tedavisi ameliyattır. Ameliyat, şeffaflığını kaybetmiş olan göz merceğinin alınıp yerine yeni bir göz merceğinin yerleştirilmesi sistemine dayanmaktadır.

Katarakt tedavisinin en güncel olan ameliyat sistemi Fako cerrahisidir. Fako cihazı, saniyede 40.000 defa titreşen ses dalgaları yardımıyla kataraktı göz içerisinde eritir. Böylece katarakt temizlendikten sonra, katlanabilir ve akrilik maddeden üretilmiş mercek göz içerisine yerleştirilir.

Fako cihazı sayesinde göz içerisine çok küçük bir bölgeden girilerek ameliyat tamamlanmaktadır. Her türlü katarakta uygulanabilmektedir. İşlem süresi kısalmakta ve ameliyatın emniyeti artmaktadır. İşlemi tamamlarken
gözbebekleri iltihabı
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür. Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir. Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür.

Sıklıkla genç erişkinlerde görülür ve vakaların çoğunda neden frengidir. Kornea yaraları, şeker hasta1ığı, romatizma, diş apseleri ve burun iltihapları da iritis nedenleri olabilir.

Belirtileri:

Gözde şiddetli ağrı duyulur. Göz aşırı sulanır ve kızarır. Hasta, parlak ışığa bakamaz. Korneanın rengi bulanıklaşır ve gözbebeğinin ışığa karşı refleksleri düzensizleşir.

Seyri:

Gözbebeğinin refleksleri zamanla tamamen kaybolur ve görme iyice bulanıklaşır. Böyle bir kriz birkaç hafta sürebilir.

Tedavi:

Nedene yöneliktir. Dinlenme, camları koyu renkli gözlük kullanılması, fazla okumaktan kaçınılması salık verilir. Ayrıca, göze ılık pansuman yapılır ve ağrı giderici ilaçlar verilir. Atropinli damlalar ya da merhemler kullanılır.

Daltonizm(Renk Körlüğü)

Daltonizm
Renk körlüğü.

Normal bir insan gözü 15.000 renk tonunu fark edebilir.

Göz hastalıkları biliminin yani Oftalmolojinin en az bilinen yönlerinden biri de “Diskromatopsi” adı verilen renkli görme bozukluklarının incelenmesidir. Bu bozuklukların içerisinde en çok bilineni ise “Daltonizm” dir.

Bilinmesi gerekir ki Daltonizm yalnız renkli görme anomalilerinin kalıtımsal yönünü yansıtır. Halbuki, zaman içinde oluşan renkli görme bozukluğu da vardır !

1-RENKLERİN ALGILANMASI

Koni adı verilen 3 tip retina hücresi sayesinde, gözümüz temel renk olan kırmızı, yeşil ve maviyi algılayabilir.

Algılanan bu sinyaller optik yollar sayesinde ve antagonist kırmızı-yeşil ve mavi-sarı çiftler halinde kodlanmış olarak beyine gönderilir.

Beyin ise görme korteks seviyesinde ve sonra diğer merkezlerde bu verileri yorumlayarak renklerin algılanmasını sağlar.

2-KALITIMSAL DİSKROMATOPSİLER: DALTONİZM

1- İki asır önce kendisi de renk körü olan İngiliz fizikçi John Dalton, renk algılama fizyolojisi üzerine keşifler yolunu açtı. Ama günümüzde dahi alınması gereken çok uzun bir mesafe daha vardır.

Son yıllarda moleküler genetik sayesinde Diskromatopsi konusunda çok ilerleme kaydedilmiştir. Aynı zamanda renklerin beyinde algılaması bize nörofizyoloji hakkında çok önemli bilgiler sağlamıştır.

2- Daltonizmin değişik şekilleri :
Daltonyen kişiler renkleri oluşturan üç kanala birden sahip değildirler :

· Kanallardan biri eksik olabilir. Bu durumda Daltonyen kişi “dikromat” tır. Yani renkleri ancak gözünde olan iki kanal vasıtası ile algılamaktadır.

Eğer kırmızı görme hücreleri eksik ise kişi “Protanop”tur

Eğer yeşil görme hücreleri eksikse “Döteranop”tur. (en sık görülen türdür.)

Eğer mavi hücreleri eksikse “Tritanop”tur. ( en az görülen türdür.)

· Kanallardan hepsi mevcuttur ama birisi hatalıdır. Bu durumda Daltonyen “Trikromat Anormal”tır.

Eğer kırmızı kanal bozuk ise kişi “Protanomal”dir.

Eğer yeşil kanal bozuk ise kişi “Döteranomal”dir.

Eğer mavi kanal bozuk ise kişi “Tritanomal”dir.

3- Daltonyen Geni :

Günlük yaşamda “Trikromat Anormal”lerin hataları fark edilmez. Buna karşılık “Dikromatlar”da iş hayatlarını etkileyen çok önemli renk karışıklıkları mevcuttur.

Halk arasında “Daltonyen”lerin yeşil ile kırmızıyı karıştırdıkları söylenir. Aslında onların renk dünyası normal kişilerin renk dünyasından çok farklıdır ve temel olarak iki renkten oluşur. Bu renkler mavi ve sarıdır; ama çok büyük nüanslarla birliktedir.

4- Daltonizmin kalıtımsal geçişi :

En sık karşılaşılan iki çeşit için (kırmızı ve yeşil) hücrelerin eksikliğinde kalıtımsal geçiş sekse bağlı X kromozomu ile olur.

Yani bir erkek çocuk Daltonyen olması için annesinin X kromozomunda ki Daltonizm genini çocuğuna geçirmesi yeterlidir.

Buna karşılık kız çocuk için yalnız annesinden gelen X kromozomu yeterli değildir. Çünkü, aynı zamanda babasında ki X kromozomundan da Daltonizm genini alması gerekir. Bu nedenle kızların renk körü olmaları çok daha zordur.

X kromozomunda Daltonizm geni taşıyan her erkek çocuk mutlaka Daltonyen’dir.

Buna karşılık bir tek X kromozomunda Daltonizm geni taşıyan kız çocuk Daltonyen değildir. Çünkü her iki X kromozomunun da Daltonyen geni taşıması gerekir.

Demek ki hatalı gen taşıyıcılarının çocuklarında risk ve oranları istatistik olarak saptanabilir. Dünya üzerinde Daltonyen kişilerin oranı erkeklerde % 8, kadınlarda ise % 0,5’tir.

Daltonizm bir hastalık değildir. Demek ki hiçbir şekilde ölüm nedeni değildir.

Şimdiye kadar Daltonyen kişilerin renk görmelerinde hiçbir düzelme olmaz iken üzerinde çalıştığımız “Renk Körlüğü Lensleri” ile (gözde olduğu sürece) belirgin düzelme olmaktadır.

5- Tarama ve mesleki seçim :

Daha ileriki yaşlarda hatalarını önlemek için genç Daltonyen kişilerin okul öncesi ve profesyonel hayat öncesinde anomalilerinin bilinmesi gerekir.

Bunu yalnız göz doktoru saptayabilir ve diskromatopsi oranını belirleyebilir. Bu tanı ileride meslek seçiminde çok önemli faydalar sağlar.

3- Sonradan kazanılan Diskromatopsiler :

Bazı göz veya genel vücut hastalıklarında ( glokom, diyabet.. ) hasta tarafından fark edilmemesine rağmen, renk görmelerinde bozukluklar olabilir. Bu anomalilerin bulunması tanı açısından doktora çok fayda sağlar. Çünkü, bu anomaliler hastalık öncesi ortaya çıkar. Saptanmaları da tedaviye daha çabuk geçilmesini sağlar.

Hiç düzelme olmayan kalıtımsal Diskromatopsilerin aksine, sonradan kazanılan akiz renk körlükleri hastalık süresince değişkendir ve esas hastalığın tedavisi ile düzelebilir.

4- Akromatopsi :

Akromatopsi çok nadirdir ve yeryüzünde rastlanma oranı 1/ 40.000’dir. Bu kişilerde retina konilerinin üç temel renk pigmentlerinden hiçbiri olmadığı için kişi dünyayı siyah-beyaz fotoğraflardaki gibi grinin tonlarında görür.

Arpacık




arpacık
Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. Göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir. Acı ve zonklama vardır. arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın.


“Arpacık sık karşılaşılan bir sorundur. Etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler "dış" arpacığa neden olurlar.

Gözkapağının içinde ise, "meibom bezleri" denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da "iç" arpacığa neden olur.

Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.

Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.

Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir.

Oluşan iltihabın boşalmasını sağlamak önemlidir. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.

Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır.”

Halk tıbbında arpacık tedavisi

Arpacık için halk tıbbında yüzyıllardır kullanılan etkili bir ilaç var: Sarımsak.

Arpacık çıkacağını hissettiğiniz zaman, veya arpacık çıktıktan sonra uygulayabilirsiniz. 1 diş sarımsağı bıçağın tersiyle hafif ezerek kabuğunu soyun. Daha sonra, hiç bıçak değdirmeden elinizle ikiye ayırın. Sarımsağı bu böldüğünüz yerinden arpacığın üzerinde bekletin. Şimdiden söyleyelim, gözünüz çok yanacak, canınız acıyacak. Yarım saat kadar gözünüzde beklettikten sonra ılık suyla gözünüzü yıkayın.

Arpacığın üzerine sık sık ılık suya veya çaya batırılmış pamuklu bez kapatmak da iltihabın kolay erimesini sağlıyor.

Çoğu hastalık gibi, arpacık da vücut direncimiz zayıfladığında, aşırı gergin, yorgun, zayıf düştüğümüzde ortaya çıkar. Vücudu güçlendirmek beslenmenin düzeltilmesi şarttır. Normalde yediğinizden daha fazla sarımsak yemeniz arpacığın tedavisine yardım eder. Güçlenmek için ısırgan çayı da içilebilir.

Bitkisel tedavi kitaplarından diğer yöntemler:

arpacık tedavisi için tavsiye edilenler

• Patatesin iç kısmını rendeleyip bir bezin içine koyun. Bu bezi arpacığın üzerine kapatın.
• Mayıs papatyası çayı (1 fincan kaynar suyun içinde 1 çay kaşığı kuru Mayıs papatyası 2-3 dakika bekletilir) ılıkken içine pamuk veya pamuklu bez batırılıp göze yatırılır.
• Bol miktarda sarımsak, çiğ sebze ve meyve yenir.

arpacık tedavisi için

• 2 çorba kaşığı dövülmüş keten tohumu 2 su bardağı kaynar suda 5-6 dakika bekletilir. Temiz bir bez parçası bu suya daldırılıp kapalı gözün üstüne yatırılır. Uygulama süresi 15-20 dakikadır, günde 2-3 kere tekrarlanır.
• Haşlanmış 1 patates çatalla ezilir. 1 yumurta sarısı ve sıcak süt eklenerek lapa yapılır. Temiz bir bezin üstüne sürülür. Patatesli kısım göze değecek şekilde kapalı göz kapağına yatırılır. Uygulama süresi 15-20 dakikadır, günde 2-3 kere tekrarlanır.
• 1 tatlı kaşığı rezene veya atkuyruğu bitkisi 1 su bardağı kaynar suda ılıklaşana kadar bekletilir. Temiz bir bez parçası bu suya daldırılıp kapalı gözün üstüne yatırılır. Uygulama süresi 20 dakikadır, günde 2-3 kere tekrarlanır.

Astigmatlık

astigmatlık
Göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. Miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.

Göz hastalıkları




göz ağrısı
göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir. Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir.

göz iltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür. gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker.

göz kanlanması
göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir.

göz kaşıntısı gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir.

göz sulanması göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir.

göz tiki
Aniden ortaya çıkan, fakat önemli olmayan bir durumdur. Alışkanlık spazmı da denir. nedeni, yorgunluk, üzüntü, heyecan ve yaşlılarda adale zafiyetidir. Yapılacak ilk iş, istirahat etmektir.

gözbebekleri iltihabı
gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür. Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir. Hasta, ışığa fazla bakamaz. gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür.

gözkapağı iltihabı göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir.

gözkapağı şişliği
gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir.

skopofili (gözetlemecilik)
Cinsel organları veya eylemleri gözetlemek için duyulan kompulsif istekle karakterize cinsel bir bozukluktur.

afaki
gözde, lensin olmaması.

akomodasyon
gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.

ambliyopi
gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.

arpacık
Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir. Acı ve zonklama vardır. Arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın.

astigmatlık
göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. Miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.

atropin
Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tıpta çok değişik kullanım alanları vardır. Örneğin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genişletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması

baş ağrıları
Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir. Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları. göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları. Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları. Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları. Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları. Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları. Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları. Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları. Saralılarda görülen baş ağrıları. Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları. Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları. Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları. Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları. Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrıları. Baş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır.

başdönmeleri
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: Kulak ağrısı. Araç tutmaları. Ani hava değişimi. Bazı göz hastalıkları. İlaç zehirlenmeleri. Düşük veya yüksek tansiyon. Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları. Kansızlık ve kan hastalıkları. Mikrobik hastalıklar. Beyin hastalıkları. Sara ve bazı ruh hastalıkları. Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.

bayılmalar
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır.

belsoğukluğu
Tıp dilinde gonore denilen bir çeşit zührevi hastalıktır. Cinsi münasebetle bulaşır. İdrar yollarında acıma, yanma, şişlik ve akıntı ile belirir. Akıntı cerahatlıdır. Bu cerehat ellere bulaşacak ve eller de gözlere sürülecek olursa, körlüğe neden olabilir. Kadınlarda da, beyazımtırak cerahatlı akıntı, sık sık idrara gitme, idrar yaparken ağrı ve yanma ile kendini gösterir. Üreme organlarında akıntı görüldüğünde, mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Aksi halde kendisinde bel soğukluğu görülen, bu hastalığı cinsel ilişkide bulunduğu herkese bulaştırır.

bilefarit
göz kapaklarının, özellikle kenar bölümlerinin iltihabı.

dakriyoadenit
gözyaşı bezi iltihabı.

dakriyolit
gözyaşı taşı.

dakriyosistektomi
gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.

dakriyosistit
gözyaşı kesesi iltihabı.

dakriyosistografi
Kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.

dakriyosistorinostomi
gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna direnajını sağlayan ameliyat.

duygudurum (mood=mizaç)
Yaygın ve uzun süreli duygulanım, öznel olarak hasta tarafından yaşantılanır ve ifade edilir ve başkaları tarafından da gözlemlenir; örnekler arasında depresyon, taşkınlık, öfke bulunur.

duygulanım (affect)
Duygunun gözlenen dışavurumu, hastanın tanımladığı duyguyla uyumsuz olabilir.

ektropion
göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.

havale
Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür. Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir. Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir. Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar. Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır.

illüzyon
göz yanılsaması,dışarıdan gelen görsel uyarıların olduklarından faklı algılanması.

kabakulak
Daha çok çocuklarda görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın ağzından çıkan tükürük damlacıklarıyla bulaşır. Tıp dilinde parotitis epidemica denilen bu hastalık; genellikle kulak altında bulunan tükürük bezlerinin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Kuluçka devresi, 18 gündür. Hastanın ateşi birdenbire yükselir, genel bir halsizlik görülür. Çok defa kulağın ön ve altında bulunan tükürük bezleri şişer ve acıma hissi duyulur. Yanak ve kulağın altı kabarır, kulak memesi de hafifçe yukarı doğru kalkar. Ağızda kuruluk, dilde pas vardır. İştah da azalmıştır. Bu durum birkaç gün devam ettikten sonra tükürük bezlerindeki şişlik yavaş yavaş kaybolmaya ve hasta iyileşmeye başlar. Hastalığın kendisi çok tehlikeli bir hastalık olmadığı halde; başka hastalıklara zemin hazırlar. Bu hastalıklar arasında; pankreas, gözyaşı keseleri, böbreküstü bezleri, erkeklerde husyeler, kadınlarda yumurtalıkların etkilenmesi önemli sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle en iyi şekilde tedavi edilmesi gerekir. Hastanın sağlıklı kimselerle konuşması, görüşmesi önlenir. Sulu yiyecekler verilir. Kabız olmaması sağlanır.

kanda kolestrol yüksekliği
Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir. Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır. 100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur. Meydana Gelişi : Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır. Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesi, baş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir.

karaciğer hastalıklarıKaraciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan bir çok kimyasal olay burada meydana gelir. Karaciğerin görevi : - Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar. - Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler. - Vücudun ısısını ayarlar. - Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar. - Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar. Kan miktarını ayarlar. - Hormonların görevleri üzerinde etkili olur. Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozu, safra kesesi iltihabı ve safra kesesi taşıdır. Karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri : Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder. Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder. Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar.

karaciğer şişmesi
Herhangi bir karaciğer hastalığı sırasında, karaciğer hücrelerinin şişip, safra yollarını tıkanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıkktır. Tıp dilinde hepatit sarılık denir. Hastanın bütün dokuları, hatta gözlerinin akı bile sarıya boyanır. İdrarı esmerleşir. Deride kaşıntılar görülür.

katarakt
göz merceğinin bulutlanıp, görmenin bozulmasına halk arasında aksu, akbasma veya göze perde inmesi adı verilir. Çoğunlukla 50 yaşından sonra görülür. Nedeni göz yaralanması, şeker hastalığı, gözün uzun süre ışığa maruz kalması, damar sertliği veya beze hastalığıdır. Bazen doğuştan da olabilir. En çok rastlananı yaşlılığın neden olduğu katarakttır.

kızamık
Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde morbilli denilen bu hastalığın nedeni, bir çeşit virüstür. Kızamıklı hastanın tükürük damlacıkları aracılığı ile sağlamlara da bulaşır. Bu nedenle, kızamık lekeleri kaybolduktan sonraki 10 gün içinde de hastayı, sağlıklı kimselerle görüştürmemek gerekir. Hastalık mikrop alındıktan sonra 10 gün içinde orataya çıkar. Hastanın gözleri kızarır, burnu akar, hapşırır, öksürür. Ateş yükselir. Baş ağrılarından şikayet eder. Kuvvetli ışıktan rahatsız olur. Bu belirtilerden aşağı yukarı 4 gün sonra küçük kırmızı ufak lekeler görülmeye başlar. Bunlar grup halindedir. Bu dönemde dudaklarda kuruluk ve dilde paslanma dikkati çeker. Bir süre sonra da kızamık lekeleri yüzün her tarafına, boyuna, göğse, kollara, karına, ve bacaklara yayılır. Bu dönem 3-4 gün devam eder. Sonra ateş yavaş yavaş ya da birdenbire düşerek belirtiler kaybolur. Hastanın odası güneş görmeli ve çok temiz olmalıdır. Oda ısısı 18-20 derece arasında tutulmalı, günde en az iki kere havalandırılmalı ve hastanın üşütmemesi için azami dikkat gösterilmelidir. Ayrıca, hastanın ağız, burun ve beden temizliğine özen gösterilmelidir. Bunlara dikkat edilmediği takdirde hastalık, zatürree, bronkopnömoni, zatülcenp, ortakulak iltihabı veya ensafalit gibi tehlikeli hastalıklara neden olabilir. Kızamık geçirenler, bağışıklık kazanıp bir daha kızamık olmazlar. Ayrıca çocuklara 2 yaşında yaptırılacak kızamık aşısı da bağışıklık sağlar.

kleptomani
Ekonomik değerini gözetmeksizin çalma kompulsiyonu.

lagoftalmi
göz kapaklarındaki bozukluk nedeniyle gözlerin tam kapanmaması hali.

11 Ocak 2009 Pazar

Safra kesesi

Safra kesesi



safra kesesi
Karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ-dır.Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına (duodenuma) safra salgılamaktır.

safra kesesi iltihabısafra kesesi taşlarının neden olduğu bir çeşit iltihaplanmadır. Tıp dilinde kolesistit denir. İki çeşidi vardır. - Müzmin safra kesesi iltihabı safra kesesi büzülür, gereği gibi çalışamaz hale gelir. Hastanın karnında, özellikle yemeklerden sonra gaz ve gerginlik vardır. Ayrıca; sağ taraftan başlayıp, kaburgaların altına kadar yayılan geçici bir ağrı ve sarılık nöbetleri de görülür. Tıp dilinde kronik kolestit denir. Bu hastalık genellikle 40 yaşını geçmiş şişman kadınlarda görülür. - Akut safra kesesi İltihabıBilhassa, safra yollarına yerleşmiş taşın neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde akut kolestit denir. Hastada karnın sağ üst kısmına gelen ani, şiddetli ve çabuk gelişen, sırta, hatta sağ omuzun ucuna kadar yayılan ağrı vardır. Ateş artar, kusma ve bulantı görülür. Her iki çeşit safra kesesi iltihabında da; vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Ameliyat gerekebilir.



gastrit
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.

geğirmek
Çoğunlukla sinirli kimselerde görülür. Bunlar yemeklerde haddinden fazla hava yutarlar. Ayrıca geğirme mide veya safra kesesi hastalıklarının bir belirtisi olabilir. Bu nedenle esas nedeni tespit etmek gerekir.

iştahsızlık
Soğuk algınlığı, mide rahatsızlıkları, bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek veya kalp hastalıkları, kadınlarda aybaşı halleri, isteri, yorgunluk, can sıkıntısı, iştahsızlık gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Tedaviye yemekleri belirli saatlerde yemeye alışmakla başlanabilir. Üzücü ve sıkıcı olaylardan uzak durmaya çalışılır. Nedeni bulmak için doktora başvurulur.

kanser
Kanser; anormal vücut hücrelerinin başıboş kontrolsüz bir şekide üremeleri ile meydana gelen bir çeşit hastalıktır. Başka bir deyişle vücutta meydana gelen kötü tümörlere kanser denir. Kanser hücreleri, ya etraftaki dokuları istila ederek ya da ak veya kırmızı kan damarları ile vücudun diğer taraflarına yayılır. Buna metastaz (yavrulama) denir. Kanserin esas nedenini bilinmemekle beraber, hava kirliliği, ve sigaranın kansere zemin hazırlayıcı oldukları ileri sürülmektedir. Kanserden korkmayınız, geç kalmaktan korkunuz! Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin biri görüldüğü zaman doktora başvurunuz. - Makat veya rahimden gelen anormal kanama veya akıntılar - Göğüslerde veya vücudun herhangi bir yerinde görülen ve ele gelen şişlik veya sertlikler - İyileşmeyen yaralar - Ses kısıklığı veya belirli bir sebebi olmayan öksürük - Yutma güçlüğü ve hazım bozuklukları - Ben ve siğillerde görülen değişmeler. Bu işaretlerin herhangi biri iki haftadan fazla devam ederse mutlaka doktora başvurmak gerekir. Kanserin görüldüğü yerler aşağıda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. - Beyin ve omurilikte %1 - Ciltte %10 - Tenasül yollarında, erkeklerde %10, kadınlarda % 6 - Memelerde %14 - Sindirim sisteminde %25 - Solunum yollarında, erkeklerde %2, kadınlarda %3 - Karaciğer ve safra kesesinde %3 - Diğer organlarda %8 Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer, deri, dil, dudak, gırtlak, mide, incebağırsak, kalınbağırsak, mesane, meme, ve prostat daha fazla görüldüğü söylenebilir. Kanser tedavisinde uygulanan makro biyotik gıda rejiminin çok etkili olduğu, bu rejimi uygulayan hastaların iyileştikleri ve sağlıklı kimselerin de kanser olmadıkları ileri sürülmektedir. Makro-biyotik Gıda Rejimi: Bir günlük gıdanın, %60'ı buğday, arpa, mısır, darı, esmer pirinç veya çavdar unundan yapılmış gıdalardan seçilir. %23-25'i hayvan gübresiyle gübrelenmiş bahçelerden toplanmış taze ve olgun meyvelerden, patates, patlıcan, ıspanak, veya domatesten seçilir. %5-10'u tahıl veya sebze çorbalarından seçilir. %10-15'I deniz ürünleri arasından veya soya fasulyesi, taze fasulye, kırmızı pancar veya şalgamdan seçilir. Haftada bir kere beyaz etli balık yenebilir. Ancak her hafta pişirme şeklini değiştirmek gerekir. Haftada iki kere de fazla şekeri olmayan meyveler yenebilir. Çay içilebilir. Aşağıdaki yiyecek ve içecekler de yasaktır. Beyaz unla yapılmış ekmek, pasta gibi şeyler, beyaz pirinç, tavuk, peynir, yumurta, konserveler, dondurulmuş yiyecekler, şeker, üzüm, şekerli meyve suları, olgunlaşmış meyve ve sebzeler, kuru fasulye, ve kuru bezelye, mercimek, mantar, pekmez, bulama, çikolata, kakao, gazoz dahil bütün meşrubatlar, ve alkollü içecekler, turşu, sirke, hardal, sofra tuzu, bayat yiyecekler, sığır eti. Yukarıda anlatılan gıda rejimi hiç aksatılmadan uygulanmalıdır.

karaciğer hastalıklarıKaraciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan bir çok kimyasal olay burada meydana gelir. Karaciğerin görevi : - Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar. - Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler. - Vücudun ısısını ayarlar. - Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar. - Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar. Kan miktarını ayarlar. - Hormonların görevleri üzerinde etkili olur. Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozu, safra kesesi iltihabı ve safra kesesi taşıdır. Karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri : Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder. Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder. Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar.

karın ağrısı
Karın boşluğunda bulunan mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, idrar torbası ve kadınlarda yumurtalık veya rahimde görülen herhangi bir rahatsızlık, karnın çeşitli yerlerinde ağrılara yol açar. Bu nedenle karın ağrılarının nedenleri pek çoktur. Karın ağrıları, hastalığın yerine ve özelliğine göre ya aniden ya da yavaş yavaş başlar. Ağrı ile birlikte bulantı, kusma, ishal, ve ateş de görülebilir. Kısa sürede geçmeyen karın ağrılarında, mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Doktora danışmadan ilaç, müshil almak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

onikiparmak bağırsağı ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.

safra taşları
safra koyulaşması sonucu meydana gelen taşlara halk arasında safra taşı, tıp dilinde ise kolelitiasis denir. Yapılarında kolestrin bulunur. Bazı safra taşları, rahatsızlık vermez. Bazıları da safra kanalını tıkar. Çok şiddetli, batıcı bir ağrı, bulantı ve kusma yapar. Hasta yerinde duramaz olur. Bu olayların hepsine birden safra kesesi krizi denir. Düşmeyen veya alınmayan safra taşları, safra kesesinin iltihaplanmasına da neden olur. safra taşlarının neden olduğu rahatsızlıkları gidermek için doktor müdahalesi gerekir.

şişmanlık
Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir.

mide

mide
mide tembelliği
midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir. Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır.

mide ülseri
midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.

mide yanması
Göğüs kemiğinin arka tarafında hissedilen yanma ile kendini gösterir. Nedeni midede fazla miktarda asit bulunmasıdır.

dalak hastalıkları
Karın boşluğunun solunda, midenin arka tarafında bulunan dalak; eskimiş kırmızı kan hücrelerini yok eder, gerektiği zaman da yeni kırmızı kan hücreleri imal eder. Sıtma ve tifo gibi bulaşıcı hastalıklar veya kansızlık sonucu dalak hastalanabilir.

fab sınıflamasıFAB terimi French-American-British sözcüklerinin baş harflerinden oluşur. Akut lenfoblastik lösemi (ALL) ve akut myeloblastik lösemide (AML) neoplastik hücrelerin morfolojik özelliklerine göre yapılan bir sınıflama sistemidir. FAB sınıflaması için wright

gastrit
mide iltihabı.

gastrit
midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.

gastroduodenit
mide ve onikiparmak barsağının iltihabı.

gastroenterelog
mide, barsak hastalıkları uzmanı.

gastroenteritİshalle seyreden mide barsak iltihabı.

gastroenteroloji
mide, barsak hastalıkları bilgisi.

gastrointestinal
mide - barsak.

gastrolit
mide taşı.

gastromegali
midenin genişlemesi.

gastroptozis
mide düşüklüğü.

gastroskopi
Hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi.

gazlar

midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır.

geğirmek
Çoğunlukla sinirli kimselerde görülür. Bunlar yemeklerde haddinden fazla hava yutarlar. Ayrıca geğirme mide veya safra kesesi hastalıklarının bir belirtisi olabilir. Bu nedenle esas nedeni tespit etmek gerekir.

gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür. Belirtileri : Hasta solumakta, yutkunmakta güçlük çeker. Kaslarında ağrı ve kramplar vardır. Baş dönmesi, halsizlik, mide ağrısı ve bulanık gördüğünden şikayet eder. Bazı hastalarda kabızlık, bazılarında da ishal görülür. Yapılacak ilk iş, hastayı kusturmaktır. Gerekiyorsa sunni solunum da yapılır. Vakit kaybetmeden hastaneye götürülür.

hava yutma
Tıp dilinde aerofaji diye bilinen bu hastalık, genellikle asabi mizaçlı kimselerde görülür. Bunlar yemek sırasında farkına varmadan hava yutarlar. Hava yutma, mide ve bağırsak gazlarının oluşmasına yardımcı olur.

hazımsızlık
Sindirimin normal şekilde olmaması ve bağırsakların seyrek çalışmasına; halk arasında hazımsızlık, tıp dilinde ise dispepsi denir. Nedenleri çeşitlidir. Ağır yemekler, yemekleri gereği gibi çiğnememe, diş veya dişeti iltihapları, içki veya sigara içmek, çok miktarda çay veya kahve içmek, fazla miktarda şekerli veya unlu şeyler yemek, kansızlık, yorgunluk, sinir bozukluğu ve üzüntü hazımsızlığı doğuran nedenler arasında sayılabilir. Yemekten bir süre sonra; midede şişkinlik veya yanma hissi ortaya çıkar. Sık sık yemek ihtiyacı hissedilir. Kabızlıktan şikayet edilir. Bazı kimselerde halsizlik, uykusuzluk, unutkanlık veya çarpıntı görülür. Tedavinin ilk şartı sıkıntı ve üzüntülerden sıyrılmaktır. Zararlı şeyler terkedilir. Et yemekleri de mümkün olduğu kadar azaltılır. Haddinden fazla yemek yenmez. Yemeklerden sonra soğuk su içilmez. Yemek aralarında acıkınca süt ile birkaç galete yenir.

hıçkırık
Solunum kasları ve özellikle diyaframın uyarılması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde singultus denir. Nedenleri çeşitlidir. Basit hıçkırıklar; çoğunlukla mide gazı, sıcak ve baharatlı yemekler, sinir bozukluğundan kaynaklanır. Ayrıca; bazı kalp, karaciğer, bağırsak ve pankreas hastalıkları, zatülcenp veya zatürreede de görülebilir. 3 saatten fazla süren hıçkırıklarda, doktora başvurmak gerekir.

iştahsızlık
Soğuk algınlığı, mide rahatsızlıkları, bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek veya kalp hastalıkları, kadınlarda aybaşı halleri, isteri, yorgunluk, can sıkıntısı, iştahsızlık gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Tedaviye yemekleri belirli saatlerde yemeye alışmakla başlanabilir. Üzücü ve sıkıcı olaylardan uzak durmaya çalışılır. Nedeni bulmak için doktora başvurulur.

kakule
Cardamomi İştah açıcı, gaz söktürücü ve midevi etkilere sahiptir. Kahveye konur.

kanser
Kanser; anormal vücut hücrelerinin başıboş kontrolsüz bir şekide üremeleri ile meydana gelen bir çeşit hastalıktır. Başka bir deyişle vücutta meydana gelen kötü tümörlere kanser denir. Kanser hücreleri, ya etraftaki dokuları istila ederek ya da ak veya kırmızı kan damarları ile vücudun diğer taraflarına yayılır. Buna metastaz (yavrulama) denir. Kanserin esas nedenini bilinmemekle beraber, hava kirliliği, ve sigaranın kansere zemin hazırlayıcı oldukları ileri sürülmektedir. Kanserden korkmayınız, geç kalmaktan korkunuz! Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin biri görüldüğü zaman doktora başvurunuz. - Makat veya rahimden gelen anormal kanama veya akıntılar - Göğüslerde veya vücudun herhangi bir yerinde görülen ve ele gelen şişlik veya sertlikler - İyileşmeyen yaralar - Ses kısıklığı veya belirli bir sebebi olmayan öksürük - Yutma güçlüğü ve hazım bozuklukları - Ben ve siğillerde görülen değişmeler. Bu işaretlerin herhangi biri iki haftadan fazla devam ederse mutlaka doktora başvurmak gerekir. Kanserin görüldüğü yerler aşağıda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. - Beyin ve omurilikte %1 - Ciltte %10 - Tenasül yollarında, erkeklerde %10, kadınlarda % 6 - Memelerde %14 - Sindirim sisteminde %25 - Solunum yollarında, erkeklerde %2, kadınlarda %3 - Karaciğer ve safra kesesinde %3 - Diğer organlarda %8 Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer, deri, dil, dudak, gırtlak, mide, incebağırsak, kalınbağırsak, mesane, meme, ve prostat daha fazla görüldüğü söylenebilir. Kanser tedavisinde uygulanan makro biyotik gıda rejiminin çok etkili olduğu, bu rejimi uygulayan hastaların iyileştikleri ve sağlıklı kimselerin de kanser olmadıkları ileri sürülmektedir. Makro-biyotik Gıda Rejimi: Bir günlük gıdanın, %60'ı buğday, arpa, mısır, darı, esmer pirinç veya çavdar unundan yapılmış gıdalardan seçilir. %23-25'i hayvan gübresiyle gübrelenmiş bahçelerden toplanmış taze ve olgun meyvelerden, patates, patlıcan, ıspanak, veya domatesten seçilir. %5-10'u tahıl veya sebze çorbalarından seçilir. %10-15'I deniz ürünleri arasından veya soya fasulyesi, taze fasulye, kırmızı pancar veya şalgamdan seçilir. Haftada bir kere beyaz etli balık yenebilir. Ancak her hafta pişirme şeklini değiştirmek gerekir. Haftada iki kere de fazla şekeri olmayan meyveler yenebilir. Çay içilebilir. Aşağıdaki yiyecek ve içecekler de yasaktır. Beyaz unla yapılmış ekmek, pasta gibi şeyler, beyaz pirinç, tavuk, peynir, yumurta, konserveler, dondurulmuş yiyecekler, şeker, üzüm, şekerli meyve suları, olgunlaşmış meyve ve sebzeler, kuru fasulye, ve kuru bezelye, mercimek, mantar, pekmez, bulama, çikolata, kakao, gazoz dahil bütün meşrubatlar, ve alkollü içecekler, turşu, sirke, hardal, sofra tuzu, bayat yiyecekler, sığır eti. Yukarıda anlatılan gıda rejimi hiç aksatılmadan uygulanmalıdır.

karaciğer yetersizliği
Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür. İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır. Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir.

karın ağrısı Karın boşluğunda bulunan mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, idrar torbası ve kadınlarda yumurtalık veya rahimde görülen herhangi bir rahatsızlık, karnın çeşitli yerlerinde ağrılara yol açar. Bu nedenle karın ağrılarının nedenleri pek çoktur. Karın ağrıları, hastalığın yerine ve özelliğine göre ya aniden ya da yavaş yavaş başlar. Ağrı ile birlikte bulantı, kusma, ishal, ve ateş de görülebilir. Kısa sürede geçmeyen karın ağrılarında, mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Doktora danışmadan ilaç, müshil almak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

kusmak
midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir. Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür. Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir.

nausea
mide bulantısı.

nefes darlığı
Tıp dilinde dispne denilen nefes darlığı önemli bir hastalığın belirtisi olabilir. Spor yaptıktan, koştuktan veya yorucu bir iş yaptıktan sonra nefes darlığı normal sayılabilir. Ancak ortada neden yokken nefes darlığından şikayet etmek mutlaka üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü kansızlık, kalp hastalıkları, mide hastalıkları, bronşit, tiroid bezinin büyümesi, akciğer hastalıkları, zatürree, astım, zehirlenme, şişmanlık, nefes darlığına neden olabilir. Nefes darlığından şikayet edenlerin sigarayı kesinlikle bırakmaları, ağır yemekleri de terk etmeleri gerekir.

onikiparmak bağırsağı ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.

özefagus
Yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir.

paslı dil
Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir.

romatizma
Umumiyetle eklem, kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklara romatizma denir. Romatizma ağrıları, vücudun her tarafında görülebilir. Halk arasında, romatizma ağrılarına yel denir. Şişmanlık, hormon dengesizliği, karaciğer yetersizliği, beslenme dengesizliği, mide ve bağırsak bozuklukları, çürük dişler, sinüzit, bademcik iltihapları ve yaşlılık romatizmayı hazırlayan nedenlerin başında gelir. Ayrıca, soğuk ve rutubet de çok önemli rol oynar. Romatizmalı yerlerde ağrı, yanma veya üşütme ve şişlikler görülür. Ağrı bazen dayanılmaz dereceye varır. Hareket etmekte de güçlük çekilir. Tedavi edilmezse, kalp kapağı hastalığı veya bir başka hastalığa neden olur.3 çeşit romatizma vardır: - Akut eklem romatizması - Romatoid artrit - Dejeneratif romatizma

semizotu
mide ve barsak kanamalarında ve kanlı idrarda faydalıdır. Kanı temizler. Şeker hastalığında susuzluğu giderir. Uykusuzluk, sinir ve zihin yorgunluğunda faydalıdır.

sinirsel hazımsızlık
Sinir sisteminin düzenli, uyumlu çalışmasını kaybetmesi sonucu ortaya çıkar. Ayrıca, alkol kullanmak, fazla sigara içmek, haddinden fazla çay, kahve veya süt içmek, çabuk ve gereği gibi çiğnemeden yemek yemek şikayetlerin artmasına neden olur. Hastanın karnında ağırlık hissi vardır, midede gurultu, yanma veya ekşime görülebilir. Geğirir, gaz çıkarır. Yorgunluk, baş ağrısı, çarpıntı ve unutkanlıktan da şikayet edilir.

tifo
Mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalığın mikrobu çomak şeklindedir. Tifo basili adı verilen bu mikrop, çoğunlukla tifolu hastaların dışkılarında veya idrarlarında, kanlarında, tükürüklerinde veya vücutlarında görülen deri döküntülerinde bulunur. Tifo salgınına, lağım suları karışmış içme suları veya lağım suları ile mikroplanmış yiyecek maddeleri neden olur. Salgın daha ziyade yaz ve sonbahar aylarında görülür. Hastalık, mikrop vücuda girdikten yaklaşık 7-15 gün sonra ortaya çıkar. Hastalığın ilk günlerinde yorgunluk ve baş ağrıları görülür. Fakat hasta yatmak ihtiyacını hissetmez. Birkaç gün sonra ateş yavaş yavaş yükselmeye başlar. İştahsızlık, baş ağrısı, burun kanaması, bronşit, mide ve bağırsak bozuklukları ile birlikte ishal görülür. İlk belirtilerin ortaya çıkmasını takip eden birkaç gün içinde ateşi daha da yükselir. Göğsünde karnında ve sırtında pire ısırığına benzeyen kırmızı lekeler belirir. Bu günler içinde tansiyon düşer, nabız da yavaşlar. Hastalığın üçüncü haftasında karın gerginleşir ve şişer. Dışkı ise yumuşaklaşır, bağırsak kanamaları görülebilir. Bademcikler iltihaplanmış, hasta zayıflamıştır. Üçüncü haftanın sonlarından itibaren, ateş düşmeye ve diğer belirtiler kaybolmaya başlar. Tifo kalbi, beyni, böbrekleri, akciğerleri, karaciğeri, göz ve kulak sinirlerini etkiler. Bu nedenle iyi tedavi şarttır. Hastaya süt, yoğurt, ayran, hoşaf, meyva suları, limonata, portakal suyu, yumurta sarısı, yumurtalı çorbalar, iki kere çekilmiş etten yapılmış köfteler, sebze ve meyve püreleri verilir. Çok su içirilir.

uykusuzluk
Tıp dilinde insomnia denilen uykusuzluğu doğuran nedenler çeşitlidir. Örneğin yorgunluk, mide şişkinliği, hazımsızlık, zayıflatıcı veya uyarıcı ilaçlar, fazla sıcak, rahatsız edici ışık, gürültü sinir bozukluğu, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, ağrılar, kalp veya akciğer hastalıkları, ateş, kaşıntı, günlük olayların etkisi, yatağın uygun olmaması, tedirginlik gibi nedenler uykusuzluğa neden olur. Uykusuzluğu doğuran nedeni bulmak gerekir. Basit uykusuzluklarda yatmadan önce sigara, çay, kahve gibi şeyler içmemek, müzik dinlemek, yatak odasını havalandırmak, bir bardak sıcak süt içmek ve sıcak banyo yapmak çok faydalıdır.

vagus
Nervus Vagus onuncu kafa siniridir, kafatasından çıktıktan sonra mide, barsak sisteminin bir kısmına, kalp ve akcigerlere dallar verir. Bu sistemlerin fonksiyonlarında önemli rol oynayan bir sinirdir.

zar

Anatomide makroskopik ya da mikroskopik boyutlu, az ya da çok farklılaşmış ya da karmaşık yapıda, geniş ve yassı katman biçimli oluşumların genel adıdır.

karaciğer

karaciğer
karaciğer hastalıkları

karaciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan bir çok kimyasal olay burada meydana gelir. karaciğerin görevi : - Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar. - Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler. - Vücudun ısısını ayarlar. - Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar. - Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar. Kan miktarını ayarlar. - Hormonların görevleri üzerinde etkili olur. karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozu, safra kesesi iltihabı ve safra kesesi taşıdır. karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri : Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder. Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder. Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar.

karaciğer şişmesi

Herhangi bir karaciğer hastalığı sırasında, karaciğer hücrelerinin şişip, safra yollarını tıkanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıkktır. Tıp dilinde hepatit sarılık denir. Hastanın bütün dokuları, hatta gözlerinin akı bile sarıya boyanır. İdrarı esmerleşir. Deride kaşıntılar görülür.

karaciğer yetersizliği

karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür. İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır. Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir.

adrenalin

Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve b

aybaşı kanaması yokluğu

Genç bir kız buluğ çağına geldiği halde, aybaşı görmeye başlamamışsa, aybaşı yokluğundan söz edilir. Bu durum karaciğer hastalıklarından, kansızlıktan veya tiroit bezi bozukluğundan kaynaklanabilir. Öncelikle nedeni bulmak gerekir. Normal aybaşı gören kadının da; kansızlık, karaciğer rahatsızlıkları, beslenme bozuklukları, veya tiroid bezi hastalıkları sonucu aybaşı kanamaları kesilebilir. Öte yandan aybaşı yokluğu, gebeliğin veya menapozun işareti olabilir.

aybaşı kanamasının gecikmesi

Normal olarak zamanı geldiği halde aybaşı kanaması başlamazsa; gebelik, kansızlık, tiroid veya karaciğer hastalıkları akla gelebilir. Ayrıca yorgunluk, sinirlilik veya adetten kesilme de düşünülebilir.

deri lekeleri


Deride görülen esmer lekelere "karaciğer lekeleri", beyaz lekelere de "Vitligo" adı verilir. Bunlar merhem veya kremlerle gizlenebilir.

gastrit

Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.

hıçkırık

Solunum kasları ve özellikle diyaframın uyarılması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde singultus denir. Nedenleri çeşitlidir. Basit hıçkırıklar; çoğunlukla mide gazı, sıcak ve baharatlı yemekler, sinir bozukluğundan kaynaklanır. Ayrıca; bazı kalp, karaciğer, bağırsak ve pankreas hastalıkları, zatülcenp veya zatürreede de görülebilir. 3 saatten fazla süren hıçkırıklarda, doktora başvurmak gerekir.

ishal

İshal; normal katılıktaki dışkının sulu veya yumuşak; sümüklü, kanlı veya yağlı bir şekil alıp, sık sık tuvalete çıkmak ihtiyacını doğurmasıdır. Bazen de ağrı yapar. İshal ve kabızlığın birbiri ardınca sık sık görülmesi kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir durumdur. İshale halk arasında amel ve sürgün; tıp dilinde ise diare denir. İshalin nedenleri arasında; yiyeceklerin bozuk olması, veya yiyecek çeşitlerinin değişikliği, üşütme, isteri, bağırsak hastalıkları, kolera, dizanteri, tifo, nefrit, kalp, karaciğer veya akciğer hastalıkları sayılabilir. Bu nedenle kısa sürede geçmeyen ishallerde mutlaka doktora başvurmak gerekir. Neden ne olursa olsun tedavinin ilk şartı sıkı bir perhizdir. Hastaya açık çay, maden suyu içirilir, yoğurt yedirilir. Sütlü ve yağlı yiyecekler verilmez, peynir yedirilmez. Bol limonlu pirinç çorbası ve patates püresi yedirilir. Her saat başı bir elmayı yemesi tavsiye edilir.

iştahsızlık

Soğuk algınlığı, mide rahatsızlıkları, bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek veya kalp hastalıkları, kadınlarda aybaşı halleri, isteri, yorgunluk, can sıkıntısı, iştahsızlık gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Tedaviye yemekleri belirli saatlerde yemeye alışmakla başlanabilir. Üzücü ve sıkıcı olaylardan uzak durmaya çalışılır. Nedeni bulmak için doktora başvurulur.

kala-azar

Leishmania donovani parazitinin sebep olduğu yüksek ateş anemi dalak ve karaciğer lezyonları ile belirgin ağır enfeksiyoz hastalık.

kanda kolestrol yüksekliği

Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir. Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır. 100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur. Meydana Gelişi : Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır. Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesi, baş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir.

kanser

Kanser; anormal vücut hücrelerinin başıboş kontrolsüz bir şekide üremeleri ile meydana gelen bir çeşit hastalıktır. Başka bir deyişle vücutta meydana gelen kötü tümörlere kanser denir. Kanser hücreleri, ya etraftaki dokuları istila ederek ya da ak veya kırmızı kan damarları ile vücudun diğer taraflarına yayılır. Buna metastaz (yavrulama) denir. Kanserin esas nedenini bilinmemekle beraber, hava kirliliği, ve sigaranın kansere zemin hazırlayıcı oldukları ileri sürülmektedir. Kanserden korkmayınız, geç kalmaktan korkunuz! Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin biri görüldüğü zaman doktora başvurunuz. - Makat veya rahimden gelen anormal kanama veya akıntılar - Göğüslerde veya vücudun herhangi bir yerinde görülen ve ele gelen şişlik veya sertlikler - İyileşmeyen yaralar - Ses kısıklığı veya belirli bir sebebi olmayan öksürük - Yutma güçlüğü ve hazım bozuklukları - Ben ve siğillerde görülen değişmeler. Bu işaretlerin herhangi biri iki haftadan fazla devam ederse mutlaka doktora başvurmak gerekir. Kanserin görüldüğü yerler aşağıda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. - Beyin ve omurilikte %1 - Ciltte %10 - Tenasül yollarında, erkeklerde %10, kadınlarda % 6 - Memelerde %14 - Sindirim sisteminde %25 - Solunum yollarında, erkeklerde %2, kadınlarda %3 - karaciğer ve safra kesesinde %3 - Diğer organlarda %8 Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer, deri, dil, dudak, gırtlak, mide, incebağırsak, kalınbağırsak, mesane, meme, ve prostat daha fazla görüldüğü söylenebilir. Kanser tedavisinde uygulanan makro biyotik gıda rejiminin çok etkili olduğu, bu rejimi uygulayan hastaların iyileştikleri ve sağlıklı kimselerin de kanser olmadıkları ileri sürülmektedir. Makro-biyotik Gıda Rejimi: Bir günlük gıdanın, %60'ı buğday, arpa, mısır, darı, esmer pirinç veya çavdar unundan yapılmış gıdalardan seçilir. %23-25'i hayvan gübresiyle gübrelenmiş bahçelerden toplanmış taze ve olgun meyvelerden, patates, patlıcan, ıspanak, veya domatesten seçilir. %5-10'u tahıl veya sebze çorbalarından seçilir. %10-15'I deniz ürünleri arasından veya soya fasulyesi, taze fasulye, kırmızı pancar veya şalgamdan seçilir. Haftada bir kere beyaz etli balık yenebilir. Ancak her hafta pişirme şeklini değiştirmek gerekir. Haftada iki kere de fazla şekeri olmayan meyveler yenebilir. Çay içilebilir. Aşağıdaki yiyecek ve içecekler de yasaktır. Beyaz unla yapılmış ekmek, pasta gibi şeyler, beyaz pirinç, tavuk, peynir, yumurta, konserveler, dondurulmuş yiyecekler, şeker, üzüm, şekerli meyve suları, olgunlaşmış meyve ve sebzeler, kuru fasulye, ve kuru bezelye, mercimek, mantar, pekmez, bulama, çikolata, kakao, gazoz dahil bütün meşrubatlar, ve alkollü içecekler, turşu, sirke, hardal, sofra tuzu, bayat yiyecekler, sığır eti. Yukarıda anlatılan gıda rejimi hiç aksatılmadan uygulanmalıdır.

karın ağrısı

Karın boşluğunda bulunan mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, idrar torbası ve kadınlarda yumurtalık veya rahimde görülen herhangi bir rahatsızlık, karnın çeşitli yerlerinde ağrılara yol açar. Bu nedenle karın ağrılarının nedenleri pek çoktur. Karın ağrıları, hastalığın yerine ve özelliğine göre ya aniden ya da yavaş yavaş başlar. Ağrı ile birlikte bulantı, kusma, ishal, ve ateş de görülebilir. Kısa sürede geçmeyen karın ağrılarında, mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Doktora danışmadan ilaç, müshil almak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

kaşıntı

Vücudun herhangi bir yerinde hissedilen ve böcek dolaşıyormuş hissi, hafif yanma ve batma gibi rahatsızlıklarla ortaya çıkan kaşıntıya, tıp dilinde pruritus veya kaşeski denir. Kaşıntıyı doğuran nedenler çok çeşitlidir. Bunlar şöyle sıralanabilir: - Sabun, çamaşır tozları ve bazı boyaların neden olduğu kaşıntılar - Yün veya naylon iyeceklerin neden olduğu kaşıntılar - Bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kaşıntılar - İstiridye, yumurta, süt, çilek, soğan gibi bazı besinlerin neden olduğu kaşıntılar - Bazı ilaçların neden olduğu kaşıntılar - Şeker, karaciğer, böbrek hastalıkları veya löseminin neden olduğu kaşıntılar - Kurdeşen, egzama, su çiçeği, kızamık, kızıl, kızamıkçık veya deri iltihabının neden olduğu kaşıntılar - Mantarın neden olduğu kaşıntılar - Kıl kurdunun neden olduğu kaşıntılar - İshal veya kabızlığın neden olduğu kaşıntılar - Sinirlilik ve ruhi sıkıntıların neden olduğu kaşıntılar Tedavinin ilk şartı, kaşıntıyı doğuran sebebi bulmaktır. Bu arada mümkün olduğu kadar kaşımamaya gayret edilir.

kolesterol

Hayvansal ve bitkisel yağların içerisinde bulunan, karaciğer tarafından sentez edilen bir maddedir. Kanda normalden fazla bulunması halinde, damar sertliğine neden olur, ve bazanda safra pigmentleri ile birleşerek safra taşlarının oluşumunda rol oynar.

mide ülseri

Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.

onikiparmak bağırsağı ülseri

İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.

ödem

Vücudun anormal derecede su toplamasına halk arasında istiska; tıp dilinde ise ödem denir. Veya hidrofizi denir. Yüzde, ellerde, ayaklarda veya karında ağrısız şişlikler görülür. Bu şişkinliklerin kaynağı kalp, karaciğer veya böbrek hastalıklarıdır.

parankim

Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır.

romatizma

Umumiyetle eklem, kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklara romatizma denir. Romatizma ağrıları, vücudun her tarafında görülebilir. Halk arasında, romatizma ağrılarına yel denir. Şişmanlık, hormon dengesizliği, karaciğer yetersizliği, beslenme dengesizliği, mide ve bağırsak bozuklukları, çürük dişler, sinüzit, bademcik iltihapları ve yaşlılık romatizmayı hazırlayan nedenlerin başında gelir. Ayrıca, soğuk ve rutubet de çok önemli rol oynar. Romatizmalı yerlerde ağrı, yanma veya üşütme ve şişlikler görülür. Ağrı bazen dayanılmaz dereceye varır. Hareket etmekte de güçlük çekilir. Tedavi edilmezse, kalp kapağı hastalığı veya bir başka hastalığa neden olur.3 çeşit romatizma vardır: - Akut eklem romatizması - Romatoid artrit - Dejeneratif romatizma

safra kesesi

karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ-dır.Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına (duodenuma) safra salgılamaktır.

sarılık

Safranın kana karışıp, bütün dokuları hatta göz aklarını bile sarıya boyaması ile ortaya çıkan bir hastalık belirtisidir. Tıp dilinde ikter denilen sarılığın üç çeşidi vardır. - Hemolitik sarılıkKandaki alyuvarların tahrip olması sonucu safra, kana karışır. Hastanın idrar rengi normal, büyük tuvaleti ise koyudur. - Hepatik sarılık : Bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabıdır. karaciğer hücreleri şişer ve safra yolları tıkanır. Belirtileri, yavaş yavaş görülür. Hastada ateş, iştahsızlık, ishal ve kusma vardır. En çok görülen sarılık çeşidi budur. - Obstrüktif sarılık : Nedeni, safra kanallarının tıkanmış olmasıdır. Ortak belirtileri ise şunlardır. Hastalığın neden olduğu sarı renk, önce göz aklarında görülür. Sonra yüz, boyun, gövde, kol ve bacaklara kadar yayılır. İdrarın rengi sarı ile koyu kahverengi arasında değişir. Ciltte de kaşıntı vardır. Büyük abdest, kil renginde ve fena kokuludur. Tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. Sıkı bir perhiz uygulanır.

siroz

Bir organda sertleşme ve nedbeleşme ile karakterize fibröz doku oluşumuna verilen isimdir. Ancak bu terim hemen her zaman karaciğerin görevini yapamamasıyla ilgili, kronik karaciğer iltihabı için kullanılır.

siroz

karaciğer dokularının harap olması ve karaciğerin sertleşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Tıp dilinde cirrhosis denir. Beslenme, hazımsızlık ve fazla miktarda alkol bazen de safra yollarının tıkanması sonucu görülür. Hastanın karnı su toplar, ayak bilekleri şişer, iştahı azalır ve arasıra da kusar.

şeker hastalığı

Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir. Şeker durumu Açken Yemekten 1-2 saat sonra Normal kimselerde 80 mg. 140 mg. Orta derecede 130 mg. 190 mg. Ağır derecede 160 mg. 215 mg. 2 çeşit şeker hastalığı vardır. - Şekersiz Diabet : Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. - Şekerli Diabet :Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir. Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır. - Diabetik Koma :Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. - Şeker Eksikliği Koması : Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.

şişmanlık

Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir.

tifo

Mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalığın mikrobu çomak şeklindedir. Tifo basili adı verilen bu mikrop, çoğunlukla tifolu hastaların dışkılarında veya idrarlarında, kanlarında, tükürüklerinde veya vücutlarında görülen deri döküntülerinde bulunur. Tifo salgınına, lağım suları karışmış içme suları veya lağım suları ile mikroplanmış yiyecek maddeleri neden olur. Salgın daha ziyade yaz ve sonbahar aylarında görülür. Hastalık, mikrop vücuda girdikten yaklaşık 7-15 gün sonra ortaya çıkar. Hastalığın ilk günlerinde yorgunluk ve baş ağrıları görülür. Fakat hasta yatmak ihtiyacını hissetmez. Birkaç gün sonra ateş yavaş yavaş yükselmeye başlar. İştahsızlık, baş ağrısı, burun kanaması, bronşit, mide ve bağırsak bozuklukları ile birlikte ishal görülür. İlk belirtilerin ortaya çıkmasını takip eden birkaç gün içinde ateşi daha da yükselir. Göğsünde karnında ve sırtında pire ısırığına benzeyen kırmızı lekeler belirir. Bu günler içinde tansiyon düşer, nabız da yavaşlar. Hastalığın üçüncü haftasında karın gerginleşir ve şişer. Dışkı ise yumuşaklaşır, bağırsak kanamaları görülebilir. Bademcikler iltihaplanmış, hasta zayıflamıştır. Üçüncü haftanın sonlarından itibaren, ateş düşmeye ve diğer belirtiler kaybolmaya başlar. Tifo kalbi, beyni, böbrekleri, akciğerleri, karaciğeri, göz ve kulak sinirlerini etkiler. Bu nedenle iyi tedavi şarttır. Hastaya süt, yoğurt, ayran, hoşaf, meyva suları, limonata, portakal suyu, yumurta sarısı, yumurtalı çorbalar, iki kere çekilmiş etten yapılmış köfteler, sebze ve meyve püreleri verilir. Çok su içirilir.

üremi

karaciğerde meydana gelip, kan vasıtasıyla böbreklere taşınan ve idrarla dışarı atılan zararlı maddelere üre denir. Ürenin, idrarla dışarıya atılmayıp, vücutta kalmasından meydana gelen hastalığa da üremi denir. Nedeni, böbrek hastalıkları ve prostat büyümesidir. Hastada devamlı baş ağrısı, görme bulanıklığı, hıçkırık, gündüzleri uyuma ihtiyacı ve geceleri de uykusuzluk görülür. Vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Ayrıca tedaviye yardımcı omak amacıyla hastanın üşütmemesi, yorulmaması, düzenli beslenmesi, sigara veya alkolü bırakması gerekir.

yağlı dejenerasyon

En çok kalp, karaciğer ve böbreklerde görülür. Bu organlarda, hücreler normal çalışma yeteneklerini kaybederler ve içlerinde yağ tanecikleri birikir.